Bir müzik eseri, yaratı anından itibaren farklı virtüöz, dinleyici ve eleştirmenler tarafından sürekli yeniden doğurulur, bestecinin, virtüözün, dinleyici ve eleştirmenin farklı algılarıyla yeniden yaşatılır. Bir müzik eseri üzerine aynı dinleyicinin bile algısı günden güne değişebilir. Altar, bu algıyı, filozof Immanuel Kant'ın "a priori" ve "a posteriori" şeklinde tanımladığı, ilk anlık "duygu" ve uzun vadede yürütülen "akıl" yürütmeleri şeklinde ikiye ayırıyor.
İkisi arasından seçim yapmak gerekse hangisi seçilirdi bilinmez. Kişinin bir müzik eserinden aldığı ilk izlenim, müziğin kişinin ruhunu doyurması, kişiye mutluluk/üzüntü/öfke/endişe gibi her çeşit duyguyu vermesi, kişiyi zamandan ve mekandan koparıp alıp götürmesi müziğin insanlık tarihi boyunca vazgeçilemez oluşunun sebebi. Ancak her bir dinleyicinin ilk izleniminin, aslında o eserden keyif alıp almamasını belirleyecek önceki birikiminin, hayat tecrübelerinin farklı olması; ilk izlenimden bütün dünyanın benimseyeceği tek ve doğru bir estetik algı oluşturmayı imkansız kılıyor.
Sanatın zamanla evrilişi, dinleyicinin ilk izlenimiyle uzun vadedeki izlenimini farklılaştırıyor aynı zamanda. Bugün döneminin en önemli eserlerinden sayılan, Stravinsky'nin Bahar Ayini eseri ilk gösteriminde "anlaşılamamış", dinleyiciler arasında büyük tartışmalara sebep olmuştu. Sanatta bugün otoritelerce "güzel" kabul edilen, zamanla unutulmayan ve bugünün değer yargılarıyla "güzel" olarak algılanan oluyor çoğu zaman. Zamana yenilmeyen sanat eseri, meşruiyetini kazanmış sanat eseri haline geliyor.
Bu iki algıyı değerlendirdiğimizde, müzik ilk dinleyişte (a priori) bireysel, uzun vadede (a posteriori) toplumsal yaşanıyor.
Altar'a göre müzik algısı "autonomie" ve "hétéronomie" şeklinde de ikiye ayrılabiliyor. Hétéronomie estetiğine göre, müzik sanatına başka düşünce, bilim ve sanat dalları etki eder, dolayısıyla onu anlamak için genel bir kültüre gereksinim duyulur. Bu prensibe göre aslında kültür birikimi hem ilk dinleyiş algısını, hem uzun vadedeki müzik algısını etkileyebilir. Autonomie estetiğine göre ise müzik sadece müzikten beslenir. Altar her iki estetiğin de bileşimine inanıyor.
Bir müziği, resmi, heykeli hatta bir canlıyı, güzel bulup bulmamamızdaki sebep bir ömürlük zamanda bile değil, insanlık tarihinde gizli. Yetişirken çevreden duyduğumuz "güzel", "çirkin", büyük/küçük, kısa/uzun nitelemeleri bakış açımızı şekillendiriyor, hatta bir eseri kimi zaman "farklı" değil, "çirkin" olarak tanımlamamıza neden oluyor. Kültürel, tarihi girdiler, pek çok psikolojik sebep ve ön yargılar estetik algımızı etkiliyor. Müzik sanatında da böyle, belki de böyle kalmalı, zira farklı estetik yargılar müzikte çeşitliliğin de kaynağı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder